24 Nisan 2008 Perşembe

Volga Sorgu ile roportaj (ali taşçiyan)

Alin taşçıyan ile bir ropörtaj yapan volga sorgunun hayat hikayesi oldukça değişik. Ovacıkta başlayan hikayenin devamını gelin kendilerinden dinleyelim.


Volga Sorgu’nun öyküsü, sineması bile olmayan Tunceli Ovacık’ta başladı, Altın Portakal ödüllü "Sır Çocukları" filmiyle sürüyor. Sorgu’nun eğitimi sinema üzerine. Ama babaannesi onu televizyon tamircisi olacak zannediyor

ALİN TAŞÇIYAN / alin.t@milliyet.com.tr

Sinema olmayan bir yerde nasıl oldu da sinema tutkusuna kapıldınız?
Lise birinci sınıf gibi bir dönemdi yanlış hatırlamıyorsam. 15-16 yaşlarındaydım. Amcamın oğlunun bir kahvehanesi var Ovacık’ta. CINE 5’in yeni çıktığı dönemdi ve kaliteli filmler yayınlanıyordu. Ama Ovacık’taki insanlar için önemli olan bu değildi. Futbol maçlarını da tekelinde tutuyordu. Dolayısıyla amcamın oğlu "CINE 5 getirelim, maç başına 250 bin lira alalım, biraz para kazanalım" dedi. Ben de çayocağında çalışıyordum. CINE 5’te yeni filmler vizyondan çıkar çıkmaz yayınlanıyordu. Gündüzleri işi asmaya başladım film seyretmek için. Oyuncuları takip etmeye başladım. Ayrıca Yılmaz Güney’in "Yol", "Sürü" ve "Duvar" filmlerinin VHS kopyaları vardı. Gizli saklı izlenmesi sanki o ayrıcalığa sahip olan tek insan benmişim ya da bizmişiz gibi bir his yaratıyordu. Sinemanın ayrıcalık olduğu fikri zaten ilk orada oluşmaya başladı.

"Milli Eğitim’ci bir ailem var"
Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz?
Lise arkadaşlarım diş hekimliği, hukuk, mühendislik gibi tercihler düşünüyorlardı, benim aklımda sinema oyunculuğu vardı. Ve sinema televizyon bölümlerinin oyunculuk eğitimi verdiğini zannediyordum. Bizim oralarda öğretmenliğe ayrı bir sempati vardır. Babam da öğretmen, amcalarım öğretmen, ağabeyim öğretmen. Milli Eğitim’ci bir aileden geliyoruz. Türkçe falan bilmez bu arada babaannem. Ona sinema televizyon kazandığımı söyledim. Anlatmaya çalışıyorum falan "Ne yani öğretmen olmayacak mısın?" dedi. "Yok" dedim "Olmayacağım". Kızdı, gitti. Hala benim televizyon satıcısı ya da tamircisi olacağımı zanneden bir babaannem var! İzleyeceği kişi olacağımı bilmiyor, aklına da getirmiyor zaten.

Aileniz oyuncu olmanızı benimsedi mi?
Hayır, bir fikir ayrılığı çıktı. Hakkı helal edilmemiş evlat olarak kapıyı çarpıp İstanbul’a geldim. İyice yalnız kaldım. Ama biliyordum ki 1300 kilometre uzaktan haybeye gelmedim. Tunceli’den İstanbul’a geliyorsa bir insan illa ki bir şeyler yapmak zorundadır. Geldim Bilgi Üniversitesi’ne. Oyunculuk eğitimi alacağımı zannediyorum. Sürekli filmler falan seyrediyoruz. Siyah-beyaz filmler falan. Bizim oralarda da ilk bir hafta ders olmazdı, hocalar eksikti falan, matematik dersine beden eğitimi öğretmeni girer falan. Ben de aynı psikolojiyle hareket ediyorum. Ders programını tam oturtamadılar o yüzden filmlerle geçiştiriyorlar zannediyorum!

Volga Sorgu ilginç bir ad. Gerçek adınız mı?
Tabii ki Volga konmak istenip konamamış bir isim. Nüfustan dönmüş. Rusça kökenli olması sorun yaratmış. Dolayısıyla bu ismi daha sonradan resmi anlamda sahiplenmem biraz zaman aldı. Yıllarca Hüseyin adını kullanmak zorunda kaldım. Yasaların biraz esnemesiyle beraber mahkemeye başvurup bu ismi alabildim.

Neden Rusya’da bir ırmak ismi koymak istemiş babanız?
Sol eğilimden kaynaklanıyor. Kanında sol dolaşıyor, kızıllık dolaşıyor. Bunun bir yansıması olarak düşünüyorum.

Peki, Sorgu?
Politik bir isim gibi duruyor ama değil.

Tuncelilisiniz değil mi?
28 Ocak 1981 Tunceli Ovacık doğumluyum. Küçük bir kasaba. 2 bin 500-3 bin nüfusu olan bir yer. Tabii, eskiden daha kalabalıktı. Zamanla bölgedeki ortam insanları göçe zorladı. İlkokulu Ovacık’ta okudum. Tunceli Anadolu Lisesi sınavlarını kazanınca 11 yaşında Tunceli merkeze geldim. Yedi sene yatılı okudum. Tunceli’den sonra da gittiğim her yerin biraz daha dar geldiğini, bir süre durduktan sonra daraldığımı hissediyordum. Kabuğu kırmak lazımdı. Tunceli’nin de dezavantajları vardı. Kültür sanat adamı olacağımı hissediyordum ama bunun gereklerini yerine getiremiyordum. Sinema istiyordum, sinema dergileri okuyamıyordum, sinemaya gitmek istiyordum yaşadığım yerde sinema yoktu. Tek çözümün İstanbul’a gelmek olduğunu hissettim.

"Gözümü talihsiz bir coğrafyada açtım"
Öğrenimini gördüğünüz yönetmenliği yapmayı düşünmüyor musunuz hiç?
Çok dolu dolu bir adamım. Zamanla eteğimdeki taşları dökeceğim. Senaryolarım var. Bir gün hayat bulmalarını istiyorum. Çok güzel şeyler yazdığıma inanıyorum. Hayatımdan izler var. Hayatımdan izler, kareler insanlara ilgi çekici gelebiliyor çünkü yaşanmamışı yaşadım çoğu yerde. Öyle talihsiz bir coğrafyada açıyorsunuz ki gözlerinizi dünyaya! Sinemaya ilgi duyuyordum. Aynı şekilde resme ya da müziğe ilgi duyanlar var. Ben biraz yırtıp da geldim, kefeni parçalayıp geldim. Onun dışında bölge siyasi olarak ezilmiş bir coğrafya. Kürt kimliği taşıyorsunuz, Alevi kimliği taşıyorsunuz, sol düşünüyorsunuz; bu ülkeye uymuyorsunuz. Yanlış coğrafyanın adamı gibi duruyorsunuz. Otoriteyi eline alanlar sizi bir şekilde sevmiyor. Potansiyel terörist ilan ediliyorsunuz.

Bu yüzden başınızın belaya girdiği oldu mu?
İstanbul’da polis kontrollerinde dezavantaj var. Doğum yerine, tipine bakıyor "Aa tamam" diyor. Bu şekilde alındığım oldu. Bir gece bekletildiğim oldu, hiçbir neden yokken. Tunceli’de soyadı benzerliğinden kütükte illegal bir şahısla tokuşuyorsunuz, bir de akrabanız çıkıyor, bunun ceremesi size yükleniyor.

"Pandomimciye ilk tebeşiri ben attım, gerisi geldi"
Tunceli’de, Orta 1’inci sınıftaydık. Öğretmen geldi "Haydi çocuklar ders yok, Halk Eğitim Merkezi’ne tiyatroya gidiyoruz" dedi. Adamın biri çıktı sahneye. Yüzü pudralı falan, siyahlı, atletik vücutlu... Pandomim yapıyor. Tabii bilmiyoruz. Elleriyle bir şeyler yapıyor, tırmanıyor falan, ses yok. Niye konuşmuyor diye huysuzlanmaya başladık. Ben provoke ettim. Cebindeki tebeşiri sahneye ilk atan bendim. Sonra tebeşir yağdı! Bir anda salon karıştı, adam yarıda kesti gösterisini. Gündüz çocuklar içindi, akşam yetişkinlere vardı. Akşamki gösterimi de iptal etti. Üç beş sene sonra ben de sahne sanatlarına bir ilgi, sempati başladı. Ondan sonra pişman oldum böyle bir şey yaptığıma. Kim olduğunu bilsem, bulup özür dilerdim.

"Sinemada rol için cepten para veririm"
"Sır Çocukları"nda nasıl rol aldınız?
Amcamın oğlundan, Ovacık’ta kahvehane işletenin kardeşi Devrim’den telefon geldi. Beyoğlu’nde kafesi var. "Burada sinemacılar var, film çekeceklermiş, gelsene" dedi. Orada Ümit Cin Güven ile tanıştım. "Sır Çocukları"nın yapım aşamasıydı. "Bana rol verse" diye düşündüm. "Ben oyunculuk falan da yaparım" dedim. "Oyuncuya ihtiyacımız yok" dedi. Ama çekime bir gün kala benim canlandırdığım Antepli karakterini canlandıran tiyatrocu arkadaşın işi çıktı, affını istedi. Ümit oyuncu aramaya başladı. Filmin başlamasına 10 saat gibi bir süre kala rolü bana verdi. Sabah çekimler başlayacaktı. Filmin yardımcı erkek oyuncusu zenginliğinde bir rolüm vardı. Aylar öncesinden hazırlanmayı gerektirecek. "Daha önce oyunculuk yaptın mı?" dedi. "Yaptım," dedim halbuki yapmadım. "Ortaokul, lise boyunca tiyatro oynadım Tunceli Şehir Tiyatrosu’nda" diye kandırdım! Uyumadım o gece, sabaha kadar senaryoyu okudum. Sabahleyin benim sahnemle çekim başladı. Sonra proje yarım kaldı. Filme para gelince bütün kadro değiştirildi ama ben kaldım.
Bundan sonraki projeleriniz neler?
"Sarı Günler"in yönetmeni Ravin Asaf bir teklifte bulundu. Ümit Cin Güven’in "Kapkaç" adlı filminde bir kapkaççıyı oynayacağım.

Sinema oyunculuğuyla geçim sağlamak mümkün değil, dizilerde oynamak istiyor musunuz?
Açıkçası teklif bekliyorum. Başkaları gibi mırın kırın, tu kaka demiyorum. Dizide oynamak istiyorum bana para getirecekse. Hiçbir ajansa bağlı değilim. Biliyorum, sinemada çok para kazanamıyorsun ama ben üste para verip de oynarım. Cebimdekini de dökerim bana para veremeyecek prodüksiyona. Bu işi seviyorum.

0 yorum: